Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


DOSTLUK,ARKADAŞLIK,AŞK,SEVGİ ADINA HERŞEY....
 
AnasayfaKapıGaleriLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

FİZİĞİN TARİHÇESİ

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Yazar Mesaj
Byn.Sensizim

PRENSES
PRENSES
Byn.Sensizim

Kadın
Yaş : 32 Kayıt tarihi : 23/03/08 Mesaj Sayısı : 566 Nerden : İstanBuL İş/Hobiler : öğRénci TaTmin eTTimi? Lakap : Asi.melek

FİZİĞİN TARİHÇESİ Vide
MesajKonu: FİZİĞİN TARİHÇESİ   FİZİĞİN TARİHÇESİ I_icon_minitimePtsi Mart 24, 2008 7:21 pm

FİZİĞİN TARİHÇESİ


Madde ve madde bileşenlerini inceleyen, aynı zamanda bunların etkileşimlerini açıklamaya çalışan bir bilim dalıdır. Fizik genellikle cansız varlıklarla uğraşan, fakat çok zaman canlılarla ilgilenen bilimlere de yardımcı olan bir bilim kolu olarak ta anılır. Fizik kelimesi yunanca "Doğa" anlamına gelen terimlerden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle yakın zamana kadar fiziğe "Doğa felsefesi" gözüyle bakılmıştır. Astronomi, Kimya, Biyoloji, Jeoloji",...v.s. de birer doğa bilimi olmalarına rağmen, fiziğin en temel doğa bilimi ve aynı zamanda bu doğa bilimlerinin en önemli yardımcıları olduğu gerçektir. Diğer taraftan Tıp, Mühendislik...v.s. gibi uygulamalı bilimlerde çok kullanılan ve bazılarının temelini oluşturan Fizik, ilk bakışta hiç ilgisi olmadığı düşünülen arkeoloji, psikoloji, tarih...v.s. konularında da önemli bir yardımcıdır. Ancak konusu bakımından Fiziğe en yakın, hatta Fizikle iç içe olan bilim öncelikle kimyadır. O halde Fizik hemen hemen tüm bilimlerin gelişmesine yardımcı olmakta ve bir çok konuda onlarla iş birliği yapmaktadır. Bu işbirliğinden şüphesiz Fizik te yararlanmakta ve gelişmektedir.Fiziğin en yakın yardımcısı ise Matematiktir. Matematik bilimi kısaca fiziğin dilidir. Temel doğa bilimi olan fizik, evrenin sırlarını, madde yapısını ve bunların arasındaki etkileşimlerini açıklamaya çalışırken fiziğin başlıca iki metodu vardır; bunlar gözlem ve deneydir. Doğa olaylarının çeşitli duyu organlarını etkilemeleri sonucu fizikte çeşitli kolların gelişmesi sağlanmıştır. Bu sebeple görme duyusunu uyandıran ışıkla beraber Fiziğin bir kolu olan optik gelişmiştir. Aynı şekilde işitme ile akustik, sıcak soğuk duyusu ile termodinamik...v.s. fizik konulan ortaya çıkmıştır. Bunların yanı sıra elektromagnetizma gibi doğrudan duyu organlarını etkilemeyen kolları da gelişmiştir. Fiziğin 19. yüzyılın sonuna kadar geçirdiği aşamalarda her ne kadar mekanik temel ise de, birbirinden bağımsız olarak incelenen fizik konulan klasik fizik altında toplanabilir. 20. yüzyılın başından itibaren klasik fizik kurallarından daha değişik, ancak çok daha mantıklı ve mükemmel sonuçlar elde edilmiştir. Bu tür modellerle olayı açıklayan Fizik kolları ise Modern Fizik adı altında toplanmıştır. Fizik eğitimi bugün de gerçeğe çok yakın sonuçlar veren Klasik Fizikle başlamaktadır.

Ortaçağ


Bu dönemin sonlarına doğru fizik çalışmaları iki ana konu üzerinde yoğunlaşmıştır. Bunlardan birisi mekanik, diğeri ise optiktir. Mekanikte Aristoteles'in hareket kuramı üzerinde çalışılmış, optikte ise İbn el-Heysem'in düşünceleri doğrultusunda çeşitli sorunlar üzerinde açıklamalar yapılmıştır.

Yunan Dünyası'nda olduğu gibi, Ortaçağ İslam dünyasında da, bugünkü fizik bilimine karşılık gelen bağımsız bir disiplin yoktur ve fizik araştırmaları, doğa felsefesinin sınırlan içinde yürütülmüştür. Bu anlayış, aslında yakın dönemlere kadar gelmiştir. Mesela, fizik tarihinin en büyük bilginlerinden birisi olan Newton, temel yapıtını "Doğa Felsefesinin Temel İlkeleri" olarak adlandırmıştır ve dolayısıyla kendisini bir doğa filozofu olarak görmüştür*.

İslam Dünyası'ndaki fizik çalışmaları, hareket ve boşluk gibi, Aristoteles'in belirlediği konular çerçevesinde kalmıştır ve onun görüşlerine dayanmıştır. Oluş ve bozuluşa uğrayan her şey, Aristoteles metafiziğinin temelini oluşturan dört nedensel ilke doğrultusunda anlamlandırılmaya çalışılmıştır.

Hareket, belirli bir cismin belirli bir biçimde gerçekleşen deviniminden oluşmuştur ve bu devinimin hem bir yapıcısı ve hem de bir amacı bulunmaktadır. Yine bu dönem fiziğinin diğer bir özelliği, bugün fiziğin bir dalı olan, ışık ve ses gibi belli başlı konuların, o dönem için fiziksel bilimlerin değil de, matematiksel bilimlerin bir dalı olarak kabul edilmesidir. Nitekim optik konusunda çok değerli çalışmalar yapan İbn el-Heysem, uzun süre Doğuda ve Batıda bir fizikçiden çok bir matematikçi olarak algılanmış ve tanınmıştır.


Yeniçağ


Bu dönemde fizik alanı diğer alanlar kadar gelişmemiştir. Ancak Gilbert'in mıknatıs üzerine yapmış olduğu deneysel incelemeler deneysel yöntemin güçlenmesini sağlamıştır.

Bu dönemde çağdaş mekanik ve optik bilimleri kurulmuştur. Galileo, kinematiksel yaklaşımı benimseyerek çağdaş mekaniğin temel problemlerini matematiksel olarak açıklanmış ve çözüme kavuşturulmuştur.

Eylemsizlik ilkesi'nin formüle edilmesi ile birlikte klasik mekaniğin doğal yer, ivme ve kütle gibi temel kavramları matematiksel bir biçimde yeniden ifade edilmiş ve durağanlık, hareket gibi, hareket de durağanlık gibi doğal bir olgu niteliğine kavuşturulmuş ve bu bağlamda hareket bir problem olmaktan çıkarılmıştır.

Newton ise Eylemsizlik İlkesi’nin doğal bir hareket olarak kabul edilmesi sonucunda döngüsel hareketin açıklanmasının gerekliliğini vurgulayarak, kinematiksel yaklaşımın yerine dinamiksel yaklaşımla göksel cisimlerin döngüsel hareketlerini çekim kavramı çerçevesinde çözüme kavuşturmuştur.

Optikte ise Newton, ışığın yapısına ilişkin olarak Parçacık Kuramı'nı ve Huygens ise günümüzde benimsenen biçiminden farklı bir Dalga Kuramı'nı geliştirmişlerdir.


Yakınçağ

Bu dönemdeki fizik araştırmalarının özellikle elektrik konusunda yoğunlaştığı ve Gilbert ve Otto von Guerieke'in ardından, Du Fay, Franklin, Cavendish, Coulomb, Galvani, Ampere ve Volta'nın çalışmaları sonucunda elektriğin bağımsız bir fizik dalı olarak ortaya çıktığı görülmektedir.

Ayrıca, ses, ışık, ısı ve enerjinin doğasını açıklamaya yönelik çalışmalar yoğunlaşmış ve bu fiziksel varlıklar arasındaki ilişkiler matematiksel olarak gösterilmiştir. Dalton, kimyasal tepkimeleri açıklamak için Atom Kuramı'nı, Young ise ışığa ilişkin çağdaş Dalga Kuramı'nı geliştirmiştir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://pendikaihl.yetkinforum.com
Byn.Sensizim

PRENSES
PRENSES
Byn.Sensizim

Kadın
Yaş : 32 Kayıt tarihi : 23/03/08 Mesaj Sayısı : 566 Nerden : İstanBuL İş/Hobiler : öğRénci TaTmin eTTimi? Lakap : Asi.melek

FİZİĞİN TARİHÇESİ Vide
MesajKonu: Geri: FİZİĞİN TARİHÇESİ   FİZİĞİN TARİHÇESİ I_icon_minitimePtsi Mart 24, 2008 7:22 pm

FİZİĞİN TARİHÇESİ 2jl7[img][/img][img][/img]FİZİĞİN TARİHÇESİ 150ff3










Galilei Galileo ( 1564 - 1642 )
Modern fiziğin ye teleskopik astro*nominin kurucularından olan İtalyan bilim adamı. 1564'te İtalya'nın Piza şehrinde doğdu.1581'de Piza Üniversitesinde tıp tahsiline başladı, ancak parasızlıktan okulu terk etti. 1583'ten itibaren matematiğe ilgi duyan Galileo, bu konudaki çalışmaları sayesinde 1589'da Pi*za'da profesörlük elde etti.
Sarkacın, yüzen cisimlerin ve hareketin Aris*to fiziğinden farklı bir düşünceyle matematiksel olarak ele alınması gerektiğine inanan Galileo, Piza,Kulesinden ağırlık düşürerek Aristo'nun yan*lışlığını açıkça gösterdi. Bu davranışı yaşlı profe*sörlerle anlaşmazlığa düşmesine sebep oldu. 1592'de Piza'yı terk ederek, Padua Üniversitesi matematik kürsüsüne geldi.
1597'de pratikte çok faydası olan pusulayı ticari olarak piyasaya arz etti. 1600 senesinden hemen sonra ilkel bir termometre, insan kalp atışının ölçümünde kullanılmak üzere bir sarkaç ve 1604'te serbest düşüşün matematik kanunlarını keşfetti. Ancak düzgün ivmeli hareket kavramı hatalıydı. 1609'da Hollanda'da teleskopun bulunduğunu işitti. Kendisi daha ileri bir alet yaparak bunu astronomi gözlemlerinde kullandı. 1610' da aydaki dağlar, yıldız kümeleri ve Samanyolu üzerine ilk tespitlerini yayınladı.
Galileo, bir müddet bilimin pratik yönüne döndü, mikroskobu geliştirdi. Ancak 16l8'de üç kuyruklu yıldızın görülmesiyle kiliseyle münakaşaya girdi. Arkadaşının Sekizinci Urban olarak Papa seçilmesinden cesaret alarak yazdığı İki Kainat Sistemi Üzerine Konuşmalar adlı eserini 1632'de yayınladı. Ancak kitabı daha önce yapılan uyarılarla çeliştiği söylentilerine rağmen Roma’da mahkemeye çağrıldı. 1633'te bu kitap yasaklandı ve kendisi müebbet hapse mahkum edildi.
Yetmiş yaşında hapsedilen Galileo'nun gözleri kör oldu ve 1642 yılında hapiste öldü.



Thomas Edison ( 1847 - 1931 )

Ampulü ilk bulan Amerikalı bilim adamı. 1847'de doğmuş,1931'de ölmüştür.Yedi yaşında okula başlamış, ancak öğret*menleri, anlaması yavaş diyerek okuldan uzaklaş*tırmıştır. Buna rağmen, okuma yazmayı öğrenmiş, daha 12 yaşındayken Detroit ile Port Huron ara*sındaki demiryolu hattında çalışmaya başlamıştır. telgrafçılığı öğrenerek Mo*unt Clemeas'ta telgrafçı oldu.
1864 senesinde İndi*annapolis'te iken ilk defa otomatik telgraf cevap*layıcısını keşfetmiş.
Keşifleri kronolojik sıraya göre şöyledir: Re*mington haline gelen daktilo, telgraf ve sinyal ci*hazı, tek hattan aynı anda çeşitli alıcılara mesaj göndermeye yarayan quadruple telgraf vericisi, daha sonra kopya makinesi haline gelen bir makine, elektrik lokomotifi, ampül, vanalı vites, 7 adet elektrik güç transmisyon patenti, demiryolu sinyal sistemi, cam yapım aleti (tabaka levha ha*linde) kinetogratik kamera (ilk hareketli kamera*nın gelişmemiş hali), sun'i sıva, şarjı galvanik piller, kompresörle kullanılabilen boyalar, yapım malzemeleri, otomobil tahrik edici ve devamlı ik*mal edici sistemler, renklerin çeşitlerini görmek için geliştirilmiş metotlar, el fenerleri, transmi*terler, alkalinli piller, radyo alıcıları, sentetik ka*uçuk vs.


Albert Einstein ( 1879 - 1955 )
“ Benim özel bir yeteneğim yok; sadece tutku derecesinde meraklıyım.”
Albert Einstein
Yirminci asrın ünlü Alman fizikçisi. Genel ve özel rölativite (izafiyet) teori*siyle tanınır. Aynı zamanda madde hakkındaki kinetik teorisi ve özel ısı teorileri kendisinin meşhur *olmasına yardımcı olmuştur. Üstelik Kuantum teorisinin öncülerindendir. Einstein, 14 Mart 1879 senesinde Almanya'nın güneyindeki Ulm şehrinde Musevi ana-babadan dünyaya gelmiştir. Bir sene sonra ailesi Münih'e ta*şınmış, orada babası ve amcası küçük bir elektro*kimyasal fabrika kurmuştur. Einstein, okulu sev*memiş, tahsiline evde başlamıştır. Amcasından Pisagor teorisi ve cebiri öğrenmiştir. Einstein ba*sit cebir hesaplarından ve geometrik problemler*den çok hoşlanmıştır. Polyteknik okulunda öğrenciyken derslere pek devam etme*miş, kendi başına çalışmayı tercih etmiştir. Helm*hotz, Boltzmann, Mach gibi fizik teorisyenleri*nin kitaplarını,okumakla kalmamış, aynı zamanda Maxwell'in elektromagnetik teorisini tetkik et*miştir. 1905 yılı Einstein’ın verimli bir yı*lıdır. Özel rölativite (izafiyet) teorisi hakkında beş mühim yazı neşretmiştir. Daha sonra itiraf ettiğine göre bu yazıları yazması beş, hafta sür*mesine rağmen 16 yaşından beri ışık hızı ile ala*kalı meselelerle meşgul olduğu ve bu ışık hızı meselelerinin ise rölativite teorisine yol açtığını söylemiştir.
Einstein 1905'ten sonra elektroman*yetik kuvvetler ile çekim kuvvetlerini aynı biçimde ele almayı olanaklı kıla*cak temel ilkeleri bulmaya yöneldi. Bu sonuca kısmen, 1907 ile 1916 ara*sında uğraştığı Genel Görelilik Kuramı ile ulaştı. Genel Görelilik Kuramı bir çekim kuramıdır; yani iki cismin bir*birine uyguladığı çekimle ilgilidir. Newton'un açıklamadan öne sürdüğü bu etkileşim kuramının yerine Einste*in bir başka kuram geçirdi. Einstein'ın çalışmalarıyla, bu etkileşimin, o bölgede bulunan cisimlerin yol aç*tığı bir uzay-za*man eğriliği ol*duğu ortaya çık*mıştı. Einstein, kuramının evrenin genel yapısını betimleme olanağını verdi*ğini fark etmiş ve büyük bir şaşkın*lıkla evrenin hem sınırsız hem de sonlu olduğunu keşfetmiştir.
Bugün kozmoloji, Genel Görelilik Kuramı üzerinde yükselmektedir. Kara delikler, büyük patlama (big bang) ya da çekimsel dalgalarla ilgi*li araştırmalar, Einstein'ın 1907 ile 1916 arasında yaptığı çalışmalar so*nucunda açtığı yolda ilerlemektedir.
Bir makalesi bugün fiziğin temel kuramı olan kuantum kuramının kurucu, belgesi olarak da kabul edi*lebilir. Bu kuram, 1905 makalesinde ifade edilenlerle uyumlu olarak, evrenin temel yapıtaşlarının ya parçacıklardan ya da dalgalar*dan oluşabilece*ği düşüncesinin bir kenara bıra*kılmasını zorun*lu kılar; ayrıca bir ölçümün so*nuçlarının an*cak istatistiki olabileceğini öne sürer. Kuantum kuramı yalnızca olasılıkların hesap*lanmasına olanak verir.
Başarıları ile dikkati üzerine çekti ve 1911'de Prag'da Alman Üniversitesine teorik fizik öğretim üyesi oldu. Ertesi sene profesör olarak Zürich’teki Federal Polyteknik'e döndü. 1913'te Berlin'deki Kaiser Wilhem Cemiyetinin araştır*macısı oldu.
1916'da ku*vantaların yalnız enerjileriyle değil, aynı zamanda (proton ve nötron gi*bi tüm «gerçek» parçacıklarda oldu*ğu gibi) hareketlerindeki nicelikle de nitelendirilebileceğini gösterdi ve böylece kuantaların gerçekliği*nin kabulünde önemli bir adım attı*ğını düşündü. Ama ışığın bu parça*cık niteliğinin kanıtlanmasına yö*nelik deneylerde uğranan düş kırık*lıkları, Einstein'ı, ulaştığı sonuçlan yeniden gözden geçirmek zorunda bırakacaktı. 1905 makalesinin teme*li olan madde-ışıma benzeşimine geri dönerek, 1924'te ışık kuvantala*rının klasik «gerçek» parçacıklarla aynı istatistiğe boyun eğmediklerini gösterdi; ışık kuvantaları çeşitli ola*naklı durumlarda düzenli bir dağı*lım göstereceklerine, onları grup*lanmaya iten bir kuvvet varmış gibi, birbirleri üzerinde birikme eğilimi*ne sahiptiler, bu da onların genelde bir dalga izlenimi vermesinin sebe*biydi. Bu keşfin önemi göz ardı edi*lemezdi; lazerin ve aşın iletkenliğin bulunması, fotonlara özgü bu ista*tistiksel kuanta bilgisine da*yanır. Bununla birlikte Einstein'ın bu alandaki çeşitli çalışmalarına rağmen, Bohr, Heisenberg, Dirac ve diğerleri tarafından temsil edilen, kuantum kuramının geliştirilme*sindeki ana akımın dışında kaldığı doğrudur. Aslında Einstein kuan*tum kuramının istatistiğe bağlı ni*teliğini kabul etmeyi her zaman yadsımıştır; bir ölçümün kuram ta*rafından yetkin bir biçimde öngörü*lemeyeceğini anlayamamıştır. Kuantum ku*ramının kurulma yıllan olan 1913 ile 1927 arasında Einstein, onun onayını almaya çalışan genç araştır*macıların umutsuz çabalarına rağ*men kuantum kuramına karşı eleştirel bir tavır takındı. Daha son*raları kuramın mantıksal tutarsızlı*ğını tartışmayı bir kenara bırakacak ve karşı çıkmaları*nın konusu biraz farklı bir alana ka*yacaktır: Einste*in'a göre kuan*tum kuramı he*nüz «eksiktir» (bu nedenle de «ta*mamlanması» için daha da de*rinleştirilmelidir) çünkü kesin de*ney koşullarında sistemin sonraki halini aynı kesinlikte verememektedir. 1927'de dönemin tüm seçkin ku*vantum fizikçilerini bir araya geti*ren Solvay Kongresi, Einstein ile Bohr arasındaki kuramsal tartış*mayla fizik tarihindeki yerini ala*caktır.
1919'da karısından ayrıldı ve kuzeni Elsa ile evlendi. Bu arada Einste*in meşhur "genel izafiyet teorisini" neşretti. Bu te*oriye göre, uzak bir yıldızdan gelen şualar, şayet yeryüzüne gelirken güneşe yakın geçmiş ise bü*külecekti. Einstein’ın bu sapma nazariyesi ve bu*nun miktarı 1919 senesinde iki İngiliz tarafından tam güneş tutulması anında test edildi. Kasım ayında bu nazariyesinin doğru olduğu ilan edilince ünü dünya çapında yayıldı. 1921 senesinde No*bel fizik ödülü kazandı. Bu ödül esasen daha ön*celeri fotoelektrik üzerine yaptığı çalışmaları için verilmişti.Einstein 18 Nisan 1955'te öldü.
Sir İsaac Newton ( 1642 - 1727 )
İngiliz matematikçisi, fizikçisi ve gökbilimcisi. Küçük bir toprak sahibinin oğlu olan Sir İsaac Newton anneannesi tarafından büyütüldü. (babası Newton’un doğumundan üç ay önce ölmüş. Annesi ise varlıklı bir din adamıyla evlenerek bir başka yere taşınmıştı. Newton, daha çocukken su saati, uçurtmalar, güneş saatleri yaparak mekaniğe olan tutkusunu ortaya koydu. On sekiz yaşındayken Cambridge’de ki Trinity College girdi. 1665’te lisans çalışmalarına koyulduğu anda baş gösteren veba salgını nedeniyle üniversiteler kapatılınca, Newton da zorunlu olarak Woolsthorpe’taki çiftliğine geri döndü. Burada geçirdiği yaklaşık iki yıllık sürede, bilimsel açıdan son derece verimli araştırmalar yapan Newton, eğrilerle bu eğrilerin sınırlandırdığı alanların özelliklerinin çözümlenmesini sağlayan yönteme sonsuz serileri uygulayan beş inceleme kitabı yazdı. Burada söz konusu olan yöntem, ilerde integral ve diferansiyel hesabı adını alacak olan flüksiyonlar yöntemiydi. Newton aynı dönemde kurumsal ve uygulamalı optik, beyaz ışığın bileşimi, prizmaların, merceklerin, aynaların yapımı ve özellikleriyle de çalışmalar yaptı. 1688’de, Cassegrain’in ardından ilk teleskopunu gerçekleştirdi
Ağaçtan kopan bir elma yere düşer; demek ki bir çekim etkisine uğrar. Ama Ay’ın çekim etkisine uğramamasının sebebi nedir? Niçin yerin üstüne düşmez? Aslında Ay düşer; aksi halde neden bizden ayrılıp uzay içinde sonsuza doğru gitmemektedir? Bize doğru gelmeyen bizden ayrılmayan Ay ne tür bir yörünge üzerinde dolanır? Newton ise hangi kuvvetin, merkez kaç kuvvetine karşı koyarak Ay’ı yörüngesi üzerinde tuttuğunu hesapladı ve bunu elmayı yere düşüren çekim kuvvetiyle karşılaştırdı. Elde ettiği sonuç yeterince iyi olmakla birlikte, çekimin Ay’ı tutmak için yeterli olmadığı izlenimini verdi. Bu hesaplamayı iyi sonuca ulaştırmak için, Newton’un Ay-Yer uzaklığını bilmesi gerekiyordu. Bu uzaklığın saptanması Yer ile ilgili meridyen derecesi uzunluğuna bağlıydı ve Newton’un o tarihte (1665’e doğru) bulduğu değer, ancak kabaca bir yaklaşıma dayanıyordu. Bilgin giderek çekim üstüne yaptığı çalışmaları bırakarak fizik ve matematik araştırmalarına döndü. 1672’de ise söz konusu araştırmayı yeniden ele aldı. O tarihlerde, Fransız gökbilimcisi Jean Picard bir meridyen derecesinin uzaklığını ölçmüştü. Newton’da bu sefer başarıya ulaştı
1725’te sağlığı bozulunca Londra’dan ayrılıp Kensington’a gitti. Burada 20 Mart 1727’de seksen beş yaşındayken ölünce Westminster Abbey’de gömüldü.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://pendikaihl.yetkinforum.com

FİZİĞİN TARİHÇESİ

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kütüphane :: Hazır Ödev ve DersLer :: Fizik Konuları -